Ilk defa Pittsburgh’a 20 yıl önce AFS Değişim Programı aracılığıyla gitmiştim. İlk defa yabancı bir ülkeye gidiyordum, o korka korka gittiğim ülkede ikinci ailem olan Farkas ailesi ile o zaman tanıştım.
Bilmeyenlere kısa bilgilendirme: AFS , lise öğrencilerine yönelik bir değişim programı. Lise ikinci ve son sınıfta iken Türk Kültür Vakfı’nın düzenlediği yazılı ve yazılıyı geçerseniz sözlü sınav sonucunda bu programa katılmaya hak kazanıyorsunuz. Program çerçevesinde bir süreliğine yabancı bir ülkeye giderek, o ülkenin vatandaşı olan bir ailenin yanında, onların çocuğu gibi yaşıyorsunuz. Ben programa katıldığımda sadece yıllık programlar vardı ve sıklıkla gidilen ülke ABD idi, şimdi çok farklı ülkelere ve daha kısa zaman için de gitmek mümkün. Konu ile ilgilenenler AFS Türkiye web sitesi‘nden programla ilgili detaylı bilgi edinebilir.
Ben AFS programına katıldığımda 17 yaşımdaydım. Liseyi yeni bitirmiştim, hayatımda başka ülkeyi bırakın sayılı ile gitmiş iken uçağa atlayıp Amerika’ya geldim. Pittsburgh’da bir yıl yaşadım, lise son sınıfa bir de ABD’de devam ettim (okumaya doymama olayı o zaman başlamış demek ki! 🙂
Benim için ürkütücü şekilde başlayan AFS yılı, yeni bir ülkeyi tanımak, bambaşka bir okula gitmek ve ikinci ailem diyebileceğim Farkas’larla tanışmamı sağlayarak hayatımdakı en güzel yıllardan biri oldu.

Farkas’larla AFS yılından sonra birkaç defa görüştük. ben onları ziyarete geldim, onlar da 1999 yılında beni ziyarete geldiler. Ne yazık ki geldikleri ay Ağustos ayı idi ve 17 Ağustos depremini benimle birlikte İstanbul’da yaşadılar. O tarihten beri de ben işlerim nedeniyle bir türlü ziyaretlerine gelemedim, onların da zaten depremden sonra Türkiye lafını duyunca elleri ayakları titrer oldu. Geçen yıl Amerika’ya taşındığımızdan beri olan uzatmalı görüşme ve Cüneyt’i onlarla tanıştırma planımızı ise ancak Ağustos 2009’da, benim AFS ile buralara gelişimin 20. yıldönümünde gerçekleştirebildik.

Pittsburgh’da 4 gün kaldık. Bu süre içinde çoğunlukla AFS ailemle vakit geçirdik. Artık 30 küsür yaşına dayanmış olan üç kardeş işlerini güçlerini bıraktılar ve bizimle vakit geçirdiler. Sanırım resimdeki masada 6 saat filan oturduk kahvaltıyı takiben!

Evde aradan geçen onca yılı konuşmaktan arta kalan zamanlarımızda da Pittsburgh’u gezdik. AFS kızkardeşim olan Sarah ile birlikte eski okulumuza gittik, eskiden yürüyüş yaptığımız yerlerde dolandık.


Pittsburgh çok güzel bir yer. Yemyeşil ve buradan çok daha ucuz. Eğitim seviyesi çok yüksek, eskiden demir çelik endistürisinin merkezi iken demir madenlerinin kapanması ile bir üniversite ve tıp şehri haline gelmiş. Berkeley kadar olmasa da epey bir liberal ve marjinali de var. 🙂

Elbette Pittsburgh’a gitmişken dünyanın en fazla sayıda dinazor fosilini barındıran Carnegie Doğa Tarihi Müzesi‘ne gitmeyi ihmal etmedik. Ufak ve yarım parçaları saymazsak, müzede Jurassic Çağ’dan kalan ve çok iyi durumda olan 15’ten fazla dinazor iskeleti mevcut. Fosillerden beş tanesi “holotip“, yani o türe ait ilk bulunan ve nadir fosiller. Müzede en başta meşhur Tyrannosaurus rex fosilleri var.
T-Rex ile beraber ismini müzenin kurucusu’ndan alan gene T-Rex kadar meşhur Diplodocus carnegii en bilinen ve ziyaretçi toplayan fosillerden biri. Dippy’nin boyunun 54 m’ye ulaşabildiğini öğrenince bu devlerin soyunun tkenmiş olmasına gizli gizli seviniyor insan 😀

Müzede geçirdiğimiz güzel bir günü, yürüyüş yapıp şehri gezerek tamamladık.
Zaten sadece 4 günlüğüne gittiğimiz için başka bir yere gitme fırsatımız pek olmadı, artık bir dahaki ziyaretimize….