
Bu eski bir blog yazısı aslında, konu da Yeni Dünya maceralarını içermiyor. Ama bu hafta internetin çeşitli köşelerine dağılmış eski yazılarımı toparlayıp bir nevi bahar temizliği yapmaya ayırdım vaktimin bir kısmını. Bu sırada da eski blogumda yer alan ve beni şimdiye kadar en çok etkileyen gezi olan Kiruna seyahatimizi anlatan yazımı bulunca biraz güncelleyerek buraya taşımaya karar verdim. Okuyanlara bu sıcak günlerde biraz serin hava vermiş olurum hem.

Cüneyt ile birlikte uzun zamandır hayalim olan kutup iklimi ve ortamını görmek, kuzey ışıklarını şansımız varsa seyretmek ve huskylerle karlarda koşturmak için 2007 yılı Şubat ayında plan program yaparak İsveç’in en kuzeyindeki Kiruna isimli şehre gittik.
Kiruna’ya öyle gidelim diyince gidilmiyor tabi. Gittiğimiz ay kışın ortası, gideceğimiz yer de kuzey kutup dairesi olunca öncesinde epey bir araştırma ve alışveriş yapmak gerekti. Muhtelif kaynaklardan iklim ve hava sıcaklığı hakkında bilgiler edindik, eski seyyahların bloglarını okuduk ve onların önerdiği şekilde termal içliklerimizi, yünlü hiking çoraplarımızı, el ıstıcı paketlerimizi,yüzümüzün ve ellerimizin çatlamaması için vazelinli kremleri ve bol bol poları sırt çantamıza koyup hazırlandık. kalacak yer ve ulaşım bağlantılarını da internet sayesinde hallettikten sonra havaalanına doğru yola koyulduk.

Planımız önce Stockholm’e oradan da aktarma yaparak Kiruna’ya uçmak, burada 4-5 gün geçirmek ve daha sonra dönüş yolunda Stockholmde de iki gün geçirmekti. Kiruna’ya daha uzun zaman ayırdık çünkü esas hedef kuzey ışıkları ve huskylerle karlarda koşuşturmak idi. Ama gitmişken Stockholm’de de gezelim diye plana son iki günü de ekledik.

Kuzey Kutup dairesinin 200 km kuzeyinde bir şehir Kiruna, aynı zamanda da Laponca’da beyaz sülün benzeri bir kuşun adı, bölgede sıkça bulunuyor. Nüfusu 25.000. En önemli özelliği denize kıyısı olmayan ve insanların yaşadığı en kuzeydeki yerleşim birimi olması.
Daha önce burada sadece Sami ırkı dedikleri Laponlar yaşıyorlarmış. Ancak Kiruna’da demir bulunması ile 1800’ lerde kasabaya yerleşim başlamış, şu anda da küçük bir madenci şehri.Laponlar ise sayıca iyice azalmışlar. Ancak Lapon mimarisinden esinlenen çok güzel bir kilise ve karlar üstünde üşümüş gibi duran bir taş heykel ile kendilerini hatırlatıyorlar.


Kutup daireleri yılın belirli bölümünde güneşin hiç batmadığı veya doğmadığı yerler. Dünya’nın ekseninin eğik olmasından ötürü daire şeklindeki alanın üstü kışın bir süre hiç güneş almıyor, yazın da bir süre hiç batmıyor. Ancak sanıldığı gibi güneşin doğmaması sık kullandığımız “ altı ay gündüz altı ay gece” ifadesine uygun değil. Güneş doğmuyor, yani ufuktan yukarı çıkmıyor ama gökyüzü alacakaranlık oluyor. Hatta etraftaki karın etkisi ile oldukça aydınlık olduğu söylenebilir.
Bizim gittiğimiz zaman olan Şubat ayında ise güneş saat 10:30 civarında doğuyor ve 3 gibi batıyordu. Gökyüzünde olduğu sürece ufka çok yakın, saat 12 de bile sanki saat akşamüstü imiş gibi hissediyorsunuz.

Kiruna çok ama çok soğuk bir yer. Soğuktan kastım sıcaklığın gün içinde -15 ve -20 gece -30ve -35 civarında seyretmesi. Nefes aldığınızda ağzınızdan çıkan buhar donuyor ve kristaller halinde havada uçuşuyor. Benzetecek olursam, buzdolabınızın dipfrizinin içinde yürüdüğünüzü hayal edin, öyle bir his. ( Dipfriz yaklaşık -25 C, Kiruna biraz daha soğuk) Her yer kar, yaklaşık 1.5 yer yer 2 metre yükseklikte.
Kasabadaki banklar buzdan yapılmış, Ekim ayında sıcaklık sıfırın altına inip hazirana kadar da sıfıdan yukarıya çıkmadığı için bankları buzdan yapıyorlar, zaten erimiyor ve ermeyecek kadar soğuk olduğu için üzerine oturduğunuzda da sizi ıslatmıyor.

Gidişimizdeki ana amaç kuzey ışıklarını görmekti. Kuzey Işıkları ya da teknik adıyla Aurora Borealis, güneşten gelen manyetik dalgaların dünya atmosferine çarpması ve havadaki gazları iyonlaştırması sonucunda oluşuyorlar. Elbette mitolojik olarak vikinglerin çok daha eğlenceli bir açıklamalar ar Aurora için: vikinglere göre, Auroralar Tanrı Odin‘in hizmetindeki mitolojik kadın savaşçılar olar Valkyrie‘lerin zırhlarından yansıyan ışıltılar! Işıkları Alaska’da gören kızılderililer ise o gün ölenlerin gökyüzüne yükselen ruhları olduğuna inanmışlar.
Auroralar manyetik alana bağlı bir fenomen olduğu için de sadece kutup bölgelerinde görülebiliyorlar. Yaz aylarında da oluşuyorlar ama kutup bölgesinde yazları hava çok aydınlık olduğu için seçilmeleri zor. Bu nedenle görülebilecekleri en iyi zaman Şubat ve Mart ayları. Bu aylarda bile ancak hava bulutsuz ve açık ise ve güneşte yeterli manyetik aktivite varsa görülebiliyorlar.Yani o kadar yol gidip görmeden dönmek te epey olası idi, bu nedenle şansımızı artırmak için ilk akşamdan ışıkları şehirden uzak ve karanlık bir yerde görebilelim diye kızak turuna çıktık. Şansımıza, o kışın en soğuk akşamlarından birine denk geldik. Kiruna şehir merkezinde hava -38 C idi, çıktığımız yer ise yüksek ve şehir dışında olduğu için çok daha soğuktu.Gördüklerimiz bu kadar parlak olmasa da şu resime benziyordu. Kuzey ışıklarının nasıl göründüğünü ve hareket ettiğini videoda görmek için tıklayın.
Şanslıydık, kuzey ışıklarını görebildik. Köpeklerin sahibi olan rehberin dediğine göre iki hafta kalıp ışıkları göremeyenler varmış.
Etraf zifiri karanlık iken, donmuş bir göle gittik. Sağımız solumuz bembeyaz kar, uzakta devasa çam ağaçları. Etrafta hiç suni ışık yok, gökyüzü yıldızlarla pırıl pırıl iken kuzey ışıkları gösterisi başladı. Gökyüzünde hareketli, yeşil hareler oluşuyor ve yavaş yavaş yer değiştiriyorlar. Bazı yerler parlıyor bazıları soluyor, sürekli ama yavaş şekil ve ton değiştiriyorlar. Kelimelerle anlatılabilen bir şey değil. Ama tek bir kelime ile anlatacak olursam: İ-NA-NIL-MAZ!!!!!! Görmeden ölmemek lazım!
Ortam çok karanlık olduğu ve makinelerimiz uygun olmadığı için fazla resim yok. ( Zaten ilk denemelerde elimi eldivenden çıkarınca -40 C de elim koptu sandım bir daha da elimi çıkarmaya yeltenemedim ) Eldeki tek kayda değer resim bu:

Bunun dışında Kiruna’daki havanın aşırı soğuk olması ve havadaki nemin bile donmuş buz kristalleri halinde havada asılı kalmasından kaynaklanan ilginç bir doğa olayı daha görme şansımız oldu. Sundog denen ve kuru, soğuk havalarda ve sıklıkla kutup bölgelerinde oluşan bir gökyüzü olayı var. Havadaki altıgen buz kristalleri sayesinde güneşin bir yansıması gökkuşağı üstünde beliriyor. Böylece havada iki hatta üçgüneş varmış gibi oluyor.

Meraklısına wikipedia’da sundog ile ilgili detay bilgi mevcut.

Kiruna aynı zamanda ünlü Ice Hotel’e en yakın kent. Ice Hotel’e snow mobiller ile James Bond tadında gitme planımız sabah snow mobilleri temin edecek tur rehberinin bizi telefonla arayarak “bu gün feci soğuk… gidemeyiz.. gidemeyiz…” diye turu iptal etmesi ile suya düştü. Bir gece önce kuzey ışıklarını görüp mest olmuş olmamız nedeniyle fazla üzülmedik neyse ki. Bunun üzerine Ice Hotel’e giden otobüsü bularak otobüsle kendimiz gitmeye karar verdik.
Ice Hotel ilginç bir yer. Aşırı soğukve beyaz. Uçsuz bucaksız bir nehrin yanıbaşında ( Torne River), oteli bu nehirden çıkan buzlar ve kardan inşa ediyorlar. Her yıl Kasımda inşa edilen otel Nisan ayında eriyerek tekrar nehire dönüyor.
Her yıl yeni bir plan ile farklı biçimdeinşa ediliyor ve her bir odasını bir sanatçı dizayn ediyor. Soğuk, beyaz, steril ve masalsı bir mekan. Andersen’in Karlar Kraliçesi diye bir masalı vardı, hep orayı anımsattı bana.
Konaklamak da mümkün ama çok çok soğuk ve kalmanın bence pek bir esprisi yok. İçinde bir kilise var (evlilik törenleri yapıyorlar), ayrıca Absolut Ice Bar mevcut. Ice Bar’da buzdan oyulmuş bardaklardan votka içebiliyorsunuz. Evet, elbette biz de içtik o soğukta başka türlü durulmuyor zaten.

Kiruna’ya gidip şehrin sembolü olan madene inmemek olmaz. Şehirde Kirunavaara isimli tepesinde demir filizi olan bir dağ var. Filiz, bilinen en büyük tek parça demir cevheri filizi imiş. Kalınlığı 80 m, 4 km derine iniyor. İsveçliler 1 km derine kadar kazmışlar, daha da kazmak için gerekli teknolojik yatırımları yapmışlar. Madende sadece 540 m’ye inmemize izin verildi. Demir cevherinin çıkış ve işleme aşamalarını gördük.
Madende her şey uzaktan kumandalı. Bildiğimiz maden havası filan yok, madenciler bir odada kahve içip çörek yerken PCleriyle uzaktan kumandalı kazma ve delme makinalarını kumanda ediyorlar. LKAB denen maden firması Türkiye’deki demir çelik endüstrisine de hammadde gönderiyor.
İlginç birkaç not, cevheri her geçen gün daha derine kazabilmek için her gece 01:20’de patlayıcı kullanıyorlar. Saatini kollarsanız gece 01:20’de boğuk bir patlama sesi ardından yerin ayaklarınızın altında titrediğini hissedebiliyorsunuz. Kiruna’lıların dediğine göre patlamalar o kadar dakik ki saatinizi bile ayarlayabilirsiniz. İkinci ilginç konu, 1 km gibi bir derinliğe kadar kazdıkları ve buradan tonlarca demir cevheri çıkarttıkları için kasabanın tabanının yıllar içinde kayıyor ve yer değiştiriyor olması. Madene yakın yerde dev çatlaklar oluşmaya başlamış bile. 2030 yılında kasabayı birkaç kilometre uzağa taşımayı planlıyorlar. Bunun için şu an kasabaya deli gibi inşaat şirketi ve marangoz üşüşmüş durumda. Konuştuğum köpek çiftlik sahiplerinden biri aynı zamanda marangoz olduğunu ve yeni yapılanmada oluşacak iş imkanları için Kiruna’ya yerleştiğini söyledi.

Kiruna’daki son günümüzü huskylerle bir kızak macerası yaparak tamamladık. Huskyler inanılmaz insan canlısı ve akıllı hayvanlar, kızak çekmekten ise bariz bir keyif alıyorlar. Kızaklar çıkar çıkmaz heyecanlanıp havlamaya başlıyorlar. Hepsi sizinle gelmek, uçsuz bucaksız karlarda koşmak istiyor. Klübelerinden çıkanlar seçildikleri için sevinçten deliye dönüyorlar. Kalanlar ise “bizi de al” diye bas bas bağırıyorlar. Köpekler, kızağa bağlandıktan sonra -ki rehber tüm işleri, köpeklerin kızağa bağlanması ve ayarlamaların yapılmasını bize bıraktı-, hatta her birimize birer kızak da verdi- komutunuzla hızla koşturmaya ve sizi çekmeye başlıyorlar.
Kiruna’daki son günü huskylerle bir kızak macerası yaparak tamamladık. Huskyler inanılmaz insan canlısı ve akıllı hayvanlar, kızak çekmekten ise bariz bir keyif alıyorlar. Kızaklar çıkar çıkmaz heyecanlanıp havlamaya başlıyorlar. Hepsi sizinle gelmek, uçsuz bucaksız karlarda koşmak istiyor.

Klübelerinden çıkanlar seçildikleri için sevinçten deliye dönüyorlar. Kalanlar ise “bizi de al” diye bas bas bağırıyorlar. Köpekler, kızağa bağlandıktan sonra -ki rehber tüm işleri, köpeklerin kızağa bağlanması ve ayarlamaların yapılmasını bize bıraktı-, hatta her birimize birer kızak da verdi- komutunuzla hızla koşturmaya ve sizi çekmeye başlıyorlar.

Öğlen olmasına rağmen ufka yakın güneş altında donmuş göl üzerinde akıllı köpeklerin çektiği kızak, etrafta ışıl ışıl kar, şehir sessizliğinden tamamen uzak ve doğayla baş başa bir an. Yolda sizi seyreden ren geyiklerini görebiliyorsunuz. ( Ren geyikleri kışın geyiğe benzemiyorlar pek, daha çok deveye benziyorlar. Nedeni kışın boynuzlarını dökmeleri imiş.) Huskyler yolda susadıkça dillerini çıkararak yol kenarındaki karları yalıyorlar bir yandan koşarken.

Kızak turunun ortasında nehir ( donmuş nehir) kenarında bir kulübede mola veriliyor ve rehber katılanlara odun ateşinde pişirdiği ren geyiği yahnisini ve ardından kahve ile beraber tarçınlı İsveç çöreklerini ikram ediyor. Bu kısa moladan sonra tekrar köpekler ve kızakla geri dönüş yoluna geçiyorsunuz.

Kiruna’dan dönüş için Stockholm’e olan yolu ve etrafı da görebilmek için trenle gitmeye karar vermiş ve bilet almıştık önceden. Kiruna’dan trene bindik. İsveç’te tren yolculuğu çok konforlu, bir o kadar da ucuz. 16 saat trenle İsveç’i kuzeyden güneye kat ettim, tren rayları farklı şekilde tasarlandığı için tren hiç sarsmıyor adeta kayarak gidiyor. Tren kompartmanlarında geniş ve rahat yataklar, tuvalet, sıcak su ve duş mevcut. Ayrıca yemek vagonunda tam teşekküllü ve İsveç spesiyalleri servis yapan bir restoran da var.
Stockholm güzel bir şehir, bizim standartlarmıza göre soğuk ( Deniz/ fyord donmuştu gittiğimde ) ama Kiruna’dan sonra bana bahar gibi geldi. Stockholmde sadece 1.5 gün geçirebildim. Burada şehir sokaklarında gezmek dışında iki değişik yere gittim, bir tanesi Tarih Müzesi, ki Vikinglerle ilgili bir sergileri var. Burada Viking mezar taşlarını, takılarını ve gündelik eşyalarını görmek mümkün. İkincisi ise Vasa Museum denen ve dünyanın en büyük tek parça gemi batığını görebileceğiniz bir müze. Vasa, resimlerde tam görülmese de devasa bir 16. yy kadırgası.

Vasa, resimde tam görülmese de devasa bir 16. yy kadırgası. 69 m uzunlukta, 53 m yüksekliğe sahip. 1628 yılında yapılışını takiben denize ilk indirildiği gün Stockholm açıklarında içindeki 40 kişi ile batmış. 1950’lerde bulunmuş ve 1961’de tek parça olarak denizden çıkarılmış. Üzerine bir müze inşa edilmiş ve şu anda sergileniyor.
69 nm uzunlukta, 53 m yüksekliğe sahip. 1628 yılında yapılışını takiben denize ilk indirildiği gün Stockholm açıklarında içindeki 40 kişi ile batmış. 1950’lerde bulunmuş ve 1961’de tek parça olarak denizden çıkarılmış. Üzerine bir müze inşa edilmiş ve şu anda sergileniyor. İşin ilginci, gemide ölenlerin iskeletlerine doku giydirme tekniği uygulayarak her birinin yüzünü tekrar balmumu heykellerden yeniden noluşturmuşlar. 400 yıl önce boğulmuş denizciler camekanlar arkasından size bakıyorlar.

Stockholm’deki 1.5 gün ardından İstanbul’a döndük. Kiruna ve Stockholm’den sonra yaz gibi geldi İstanbul birden.Ama kuzey ışıklarını tam fotoğraflayamamak içimizde kaldı doğrusu. Şimdi hedef güneşin manyetik aktivitesinin artacağı 2012 yılında Alaska ve Finlandiya gibi kutup bölgelerinden birine gidip bol bol resim çekmek. Hem artık deneyimli sayılırız 🙂
Kiruna’dan döndükten hemen sonra çalıştığım yerde göstermek için bir video hazırlamıştım, daha bol resim görmek isterseniz buyrun:
( Flash sorunları olanları için link: http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual&videoid=9666116 )
Kiruna
http://mediaservices.myspace.com/services/media/embed.aspx/m=9666116,t=1,mt=video
Bu kadar soğuk bir ortam ancak bu kadar sıcak anlatılır. Hele fotoğraflara hasta oldum. Bence üzerilerine yarı saydam Işıl yaz ki millet sağda solda kullanmasın. Eline sağlık. Yalnız bir daha giderken haber ver biz de gelelim.
BeğenBeğen
Hayatı dolu dolu yaşamak dedikleri bu olsa gerek Işıl. İnsan bu yeni keşiflerde kendisinden de birşeyler keşfediyor olmalı. İnanılmaz, masaldan fırlamış mekanlar. Hele hussky lere bittim. Sen daha önce de İsveç’e gitmiştin diye hatırlıyorum. Demek ki Ege’nin dediği gibi bir üçüncüyü bizlerle de yapabilirsin. Süper olur
BeğenBeğen
cok guzelmis.. en onemlisi de sen cok sevmissin…gercek.
BeğenBeğen
tebrikler diyorum, ufkumuzu genişlettiniz..
BeğenBeğen
.
BeğenBeğen