
Seçimler bitti.
Biz de bittik. Tüm hayallerimiz bir kez daha yok oldu…
Gene umutlandık, gene birşeyler değişti diye bekledik. Ama sonuç aynı, hatta daha da beter. Hırsızlıkları, ahlaksızlıkları yedi düvele ün salmış bir çeteyi bir kez daha başımıza yönetici olarak seçtik, ya da katakulliyle onlar kendilerini seçtirdiler. Engelleyemedik. zaten ülke alacakaranlıktı ne zamandır, karanlığa bir adım daha yaklaştı.
Türkiye’de yaşamıyorum, ama bu üzülmeme engel olmuyor. Sevdiğim insanların, arkadaşlarımın üzüntüsünü görüyor, onların çaresizliğine ortak oluyorum.
Çok şaşırdığımı söyleyemem, ama ben de pekçoğumuz gibi gezi olaylarından sonra biraz olsun umutlanmıştım. Belki şimdiye kadarki umutsuz bakış açım hatalıdır, belki yanılıyorumdur diye düşünmüştüm. Gezi olayları sırasında birşeyler değişti sanmıştım. Yanılmışım, bir kez daha yanılmışım.
Biz, aslında bu filmi 2007 yılında izledik…
Ben 36 yaşıma dek Türkiye’de yaşadım. Lise yıllarımdan beri elime muhtelif imkanlar geçmesine rağmen yurtdışına gitmeyi hiç düşünmedim. Lise son sınıfı AFS bursu ile ABD’de okumuştum, burada verilen bursları geri çevirip Türkiye’ye döndüm, üniversiteye Türkiye’de okudum. Mezun olduktan sonra gene önüme çıkan yurtdışına gitme fırsatlarını geri çevirdim. Biraz İzmir’de sürdüğüm Türkiye gerçekleriden izole yaşam ( ki bu seçimler bunu bir kez daha gösterdi) , biraz 68 kuşağından öğretmen anne babadan gelen idealizm ile hep “ülkeme hizmet edeyim” dedim.
Ne zaman 1998 yılında İzmir’i terk edip İstanbul’a yerleştim, o zaman Türkiye gerçeğiyle tanıştım. Saygısız, umursamaz insanlar, işini bilen memurlar, her yerde adam kayırma, kitap okumayı “zaman kaybı” olarak gören bir zihniyet… O sıralarda AKP iktidara geçti, beraberinde İstanbul’da gitgide artan yobazlığı, iş dünyasında gittikçe boy göstermeye başlayan yeşil sermaye’yi gözlemledim. Üst düzey toplantılarda el sıkmak istemeyen adamların sayısı arttı, tokalaşmak için uzattığım elim havada kalmaya başladı. Herkese ahlak kumkumalığı taslayan “dinibütün” adamların iş toplantılarında, ihalelerde ne dolaplar çevirdiğini, açıktan nasıl rüşvet istediğini hayretle seyrettim. Her geçen gün daha kötüye gitti, cahillik ve yobazlık dalga dalga her yanımızı sardı.
Tam umudumuzu kaybetmişken, Cumhuriyet mitingleri oldu. Bize Gezi olaylarındakine benzer bir umut aşıladı. Öyle ya, insanlar artık uyanıyordu, laikliğe, Cumhuriyet’e sahip çıkacaklardı. “Türkiye İran olmayacak“tı. Heyecanla sokaklara aktık, sokaklardaki sel olmuş kalabalığa, aydınlık yüzlü insanların arasına karıştık. Artık bu millet uyandı dedik.
Derken 2007 genel seçimleri oldu. AKP’nin oy kaybedeceğine o kadar emindik ki! Seçim sonuçları açıklanırken, bir önceki seçimlerde %34 oy alan AKP’nin %46 oy aldığını görünce hüngür hüngür ağladık. Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu, aynı rezaleti bir kez daha yaşadık.
Ne zaman seçimlerden sonra hükümet karşıtlarına cadı avı başladı, o zaman ciddi ciddi düşünmeye başladık. Ülke Mordor olmaya doğru adım adım gidiyordu.
Hiç unutmuyorum, seçimlerin ardından bir yaz akşamı Cüneyt’in Moda’daki evinin terasında yıldızlara bakarak “Ne yapacağız?“diye konuştuk. İnsanların umarsızlığından, hemen herkesin durumdan memnun oluşundan, çok yakın arkadaş grubumuz haricindeki çoğunluğun mutlu olduğundan bahsettik. Öyle ya insanlar “ekonomi iyiye gidiyor“, “ülkeye stabilite geldi“, “adamlar dindar ama özgürlükçü” diyordu.
Fark ettik ki, aslında acaip olan biziz. Kendi yarattığımız bir baloncuk içinde yaşıyor, kendi değer yargılarımız çerçevesinde ülkeyi değiştirmeyi umuyor, enerjimizi ona harcıyorduk. Oysa çoğunluk halinden memnundu, mutsuz ve azınlıkta olan biz ve bizim gibilerdi…
Mordor, Mordor’lularındı…
O akşam gitmeye karar verdik.
Ülkeyi terk etmeye karar verdiğimizde gün 35 yaşındaydık. İyi para kazandığım, sağlam bir işim, iyi bir semtte güzel bir evimiz vardı. Ama gözümüzü kararttık. Önce Cüneyt gitti, ben geride kaldım. O vize işlerini hallettikten sonra, yaptığımız teras sohbetinden bir yıl kadar sonra ben de gittim. Evi, eşyaları elden çıkarttım, kitaplarımı arkadaşlarıma hediye ettim. Elimde tüm hayatımdan kalan iki bavulla Amerika’ya geldim.
Geldiğimde sudan çıkmış balığa döndüm. Orta yaşta ülke değiştirmek, kariyeri sıfırlamak kolay iş değil. Çalışma iznim bile yoktu, ne yapacağıma karar vermem bir senemi aldı. Kendimi kötü, yararsız, aptal hissettim. Ev ekonomisine katkıda bulunamadım. Öte yandan kalıcı oturma iznimiz olmadığı için hep diken üzerindeydik. Öğrenci evi gibi evde oturduk, eve zeytinyağı bile alırken en ufak şişeyle aldık, “ya vizemiz yenilenmezse” diye. Zor, stresli günler geçirdik, ama hiçbirinde Türkiye’deki kadar stres olmadık. Zamanla işler yoluna oturdu, okul, çalışma izni, ev derken burada düzenimizi kurduk.
Şimdi, işten eve gelirken yemyeşil ağaçlarla kaplı yanından dere akan bir yoldan yürüyoruz, yanımızdan geyikler, sincaplar koşuyor. Ve her gün o yoldan yürürken, İstanbul’da kaldırıma park etmiş arabalar, yere atılmış çöp torbaları ve kaldırımdaki köpek pislikleri nedeniyle el ele tutuşup yanyana bile yürüyemediğimiz günleri anımsıyoruz. Hep aynı şeyi söylüyoruz: “İyi ki gelmişiz.”
Bunları neden mi anlatıyorum?
Bugün facebook’ta çok sevdiğim bi arkadaşımın seçimlerle ilgili bir yorumunu gördüm. AKP’ya oy veren insanları ötekileştirmemizi eleştiriyordu. Onların “ilk kez döner ekmek yiyen, karda okula zorla giden, ekmeğini gazete kağıdına saran, 20 yaşına varmadan üçüncü çocuğunu doğuran” insanlar olduğunu yazmış, onları eğitmeye ve kalkındırmaya enerjimizi verirsek bu durumun düzeleceğini belirtmiş.
Ben buna katılmıyorum, zira bence ülkede yaşadığımız problem”bu insanlar fakir ve eğitimsiz, onlar doğruyu yanlışı ayırdedemiyorlar“un oldukça dışında.
AKP’yi seçen insanların hepsi fakir ve eğitimsiz, akşama kaynayacak tencereyi düşünen insanlar değil. 1998-2008 yılları arasında İstanbul’da yaşadığım 10 yıl boyunca bu profil dışındaki AKP seçmenini de yakından gördüm ben. Onlar fakirlikten nefesi kokan insanlar değil. Onlar altlarında son model arabalarla geziyorlar, evlerinde her tür elektronik cihazları mevcut, internete giriyorlar, ellerinde son model cep telefonları, laptopları var. Pekçoğumuzdan daha çok para kazanıyor, tatile gidiyor, ipek eşarplar takıyorlar.
Peki nasıl oluyor da eğitimli ve ekonomik gücü olan bu insanlar, göz göre göre bu adamları tercih ediyorlar?
Sorunun cevabı toplum tarafından özümsenen, normalleştirilmiş ahlaksızlıkta yatıyor. Onun da ne fakirlikle ne eğitimle ilgisi var. Üstelik sadece AKP tabanına değil, AKPiden CHP’ye her tür partiden, yargı sisteminden yasamaya, her kesimden ve sosyoekonomik düzeyden insana sirayet etmiş yaygın bir ahlaksızlıktan bahsediyorum.
Kültür olarak ne yazık ki, çalmanın çırpmanın mübah olduğu bir toplumda yaşıyoruz. “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” diye özdeyişimiz var. Kuralları çiğneyip, eğip bükerek kendine menfaat sağlayan insanlara “uyanık” ya da “işini bilen“, bunu yapmayana da “keriz” veya “enayi’ diyoruz. Ahlaklı olanı hor görüyor, yolunu bulanı övüyoruz. Çocukluğumuz, kendi anne babalarımızın bile ballandıra ballandıra anlattığı “lisede ne biçim kopya çekerdik be” hikayelerini dinleyerek geçti. Okullarımızda kopya çekene kahraman, kopya vermeyene hain ve inek gözüyle baktık. O son model arabalarda gezen insanların çoğu bile, ceplerinde para olmasına rağmen torrent’ten sevdikleri dizileri filmleri korsan indirip izlemekten rahatsızlık duymuyor, bunun “çalmak” olduğunu düşünmüyor, fark etmiyor.
Kısaca ana sorunumuz ahlaksızlık. Fakir ve eğitimsiz bir insanın bilmediği için neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçemediği için rastgele oy vermesi belki normal. Ama fakir de olsa, eğitimsiz de olsa hırsız ve ahlaksız olduğu ayyuka çıkmış bir anlayışa oy vermesini ve bunu içine sindirmesi ancak ahlaksızlığın benimsenmesi, normalize olması ile mümkün.
Bu nedenle umutsuzum.
Doğrusu ne yaparsak yapalım, ülkedeki bu ahlak sorunu çözülmedikçe insanların dürüst politikacılara oy vereceğini ve ülkede herkangi bir şey değişeceğini düşünmüyorum. Dürüst olan her politikacının “beceriksiz” olarak yaftalandığı bir ülkede herkes gücünün yettiği herşeyi çalarken, “en iyi çalan“ın lider görülmesi doğal, doğal olmaya da devam edecek. Kabul etmek zor olsa da böyle.
Bu noktada, bireysel mutluluk ve huzuru düşünüp bu minvalde bir seçim yapmak gerekiyor. Kalıp mücadeleye devam etmek mi istiyorsunuz? Kalıp durumu kanıksayıp düzene uymayı mı düşünüyorsunuz? Kalıp mücadele ederek birşeyleri değiştirebileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Bu kararları verin hayatınızla ilgili. Neyi seçtiğiniz önemli değil. Ama unutmayın, önce siz mutlu olmalısınız ki, etrafınıza faydanız olsun. Mutsuz, ümitsiz insanın kimseye faydası yok. Sizi ne mutlu edecekse onu yapın.
Olur da bizim gibi gitmeye karar verirseniz şunu da unutmayın, ülkeyi terk etmek ve uzakta olmak, ülke için bir şey yapmamak anlamına da gelmiyor. Ben, her ne kadar umutsuz da olsam kendimce pekçok platformda en azından kendini kurtarabilecek insanların bilime, eleştirel düşünceye yönelmesi, olaylara bu açıdan bakabilmesi için elimden geleni yapıyorum, bunu Türkiye’de kalsam yapabileceğimden daha etkin şekilde yaptığımı da düşünüyorum üstelik. Şu anda hemen hemen tüm bireysel vaktimi bu işlere harcıyorum, harcamaya da devam edeceğim.
Mordor, Mordor’lularındır.
Bize düşen, becerebiliyorsak aradaki az sayıdaki Elf’lere yardım eli uzatmak.
Gelen yorumlar üzerine zorunlu bir açıklama:
Elf/Ork benzetmelerini AKP karşıtları /yandaşları , laik elitler/dindar halk çerçevesinde yapmadım. Yukarıda bahsettiğim genel ahlaksızlık dalgasına kapılmamış, politik görüşü ve duruşu ne olursa olsun her tür insan Elf benim gözümde. Bu kadar ahlaksızlığın normalize olduğu, her kesimden, her eğitim düzeyinden insanın bunları kanıksandığı her yer de Mordor.
yuregine saglık
BeğenBeğen
Eline sağlık.
“İnsanlar “ekonomi iyiye gidiyor“, “ülkeye stabilite geldi“, “adamlar dindar ama özgürlükçü” diyordu.” yazmışsın ya, açıkçası o dönemde ben de aynı düşüncedeydim. Evet, hâlâ iyi durumda değildik ama hiç olmazsa askerlerin zart zurtu bitmişti. Zenginleştikçe insanların daha fazla özgürlük talep edeceğini, zamanla normalleşeceğimizi düşünüyordum. “Tehlikenin farkında mısınız” diyenler değişime direnen eski kafalılardı benim gözümde.
Zenginleşmenin özgürleşme getirmeyeceğini anlamak için Arabistan’a bakmak yeterliydi aslında, ama nedense hiç aklıma gelmemişti.
Şimdi “kendimi hıyar gibi hissediyorum” şarkısını söylüyorum. Öte yandan ben AKPye oy vermedim hiç, ha 2007′de uyanmışım ha 2011′de. Hem şimdi uyandık da ne oldu, yine aynı şey. Kırmızı hapı yutmuş bulunduk, huzurumuz gitti ebediyen.
Aslında değişimi o kadar arzulamışız ki, palavrasına bile inanmışız. Oysa ki değişim meğişim yok, her şey eskiden beri nasılsa aynen öyle gidiyor. Ülkenin hamurunda özgürlük ve demokrasi olmadı hiç. İnsanların çoğunun içinde de öyle bir istek yok zaten. Evet, belki “tehlikenin farkında mısınız”cılar gerçekten eski kafalıydılar, ama AKPliler de eski kafalı oldukları için, onların ne olduğunu biz iyimserlerden daha kolay gördüler.
Belki de incelikli sosyolojik analizlere lüzum yok bu ülkede. Hep aynı şeyler elbise değiştirerek tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Taraflar ucuz macera filmlerindeki sığ karakterler gibi, siyah-beyaz, iyi-kötü. İyi olan tabii herkesin kendi tarafı.
BeğenBeğen
Isil, cok guzel yazmissin, ama benim katilmadigim noktalar var, ve onlari paylasmak istiyorum.
Ben esas problemin alternatifsizlik oldugunu dusunuyorum. Mesela, benim Sarigul’e inandigi/guvendigi/partisine bas koydugu icin oy vermis olan bir tek tanidigim yok. Tum Sarigul’e oy veren tanidiklarim, AKP’nin oyunu dusurebilmek icin verdi. Diger illerde/ilcelerde ayni umutla MHP’ye oy vermis sosyal demokrat’lar var. Tasima suyla degirmen bir yere kadar donuyor. Insanimizin gonulden baglanabilecegi bir alternatif ciktiginda AKP’nin bugunku %45’lik tabanindan ciddi kopmalar olacagina inaniyorum.
AKP’nin taban profiline baktigimda en azindan uc degisik grup goruyorum:
1. Para babasi/ahlaksiz/yobaz ya da sozde dindar/sit alanindaki evlerinin onunde sira sira cipleri parketmis olanlar. Bu kesim, iki eli kanda da olsa AKP’yi destekleyecek, karsi cikanlarin uzerine palali gencleri salacak.
2. Ekonomik istikarara gobeginden bagli is adamlari, sirket sahipleri.
3. Gelir duzeyi dusuk, egitimsiz, dini butun, yillarca elit ve laik kesim tarafindan asagilanmis, dislanmis halk
Yukaridaki ikinci guruba dahil tanidiklarim var. Bu secimleri bilmiyorum ama daha onceki secimlerde ekonomik istikrar icin AKP’ye oy verdiler. Calip cirpan, ahlaksiz, devlet mali yiyici degiller. Aksine, cok caliskanlar. Sirketlerinin carkini dondurebilmek, calisanlarinin karnini doyurabilmek, ailelerinin standardini surdurebilmek icin AKP’ye oy vermeyi tercih ediyorlar, cunku Kilicdaroglu’yla ekonominin nereye varacagini kestiremiyorlar. Hani RTE Kilicdaroglu icin “ Yahu buna uc tane koyun versen kaybeder gelir” diyor ya, dogrusu ben bile bu lafin Kilicdaroglu’na yakistigini dusunuyorum.
Ucuncu grubun AKP’yi desteklemesi ise, bence, fakirlik ve egitimsizlikle birebir ilgili. Ustelik, biz “elit” ve “laik” kesimin de bu insanlari AKP’nin kucagina itmekte payimiz oldugunu dusunuyor, Tarhan Erdem’in Konda Anket Analizinde yapmis oldugu su tesbiti cok yerinde buluyorum:
“Halkin buyuk kesimi, kendilerinin “laikler” veya “Ak Parti karsitlari” tarafindan eskiden beri kucumsendigi ve dislandigi kanisindadir. Bulunduklari yeri birakmalari ve karsi tarafa gecmeleri halinde bu ayrimciligin bitecegine dair herhangi bir isaret de yoktur.”
Uzun lafin kisasi, ikinci ve ucuncu grubun AKP’ye gobeginden bagli olmadigini, ve guvendikleri, indandiklari bir alternatif bulunmasi durumunda AKP disindaki partileri destekleyeceklerini dusunuyorum. Ne yazik ki, bu iki grubu AKP’den tamamen koparabilecek bir alternatif bugunku politik ortamda Turkiye’de mevcut degil. Ama, ozellikle Gezi’den beri, yeni olusumlar, politik hareketler, mevcutlarin etrafinda gruplasmalar var.
Ben Turkiye’nin geleceginden cok umutluyum. Gezi’de gaz yiyen, yeryuzu sofralarinda daha once kucumseyip konusmaktan kacindigi basortululerle iftar acan, her kesimden ogrencisi gorsun/okusun diye calistigi universitenin koridorlarina duzenli olarak yandas olmayan gazeteleri birakan, Berkin’in cenazesine katilan, secim gununu sabahin 7’sinden gece muhurlu cuval teslim edilene kadar sandik basinda geciren, elindeki tutanak fotografini YSK’nin sayfasindaki kayitla karsilastirip itiraz eden, hala Ankara’da, Uskudar’da tutanak pesinde kosan onlarca arkadasimla gurur duyuyorum… Bir de guclu bir muhalefet olusunca, politik dengeler degismeye baslayacak.
Benim neslim ozenle apolitik yetistirildi. Bir arkadasimin asagidaki paylasimina katiliyorum ve aynen aktariyorum:
“Secimleri kimin alacagi artik onemli degil. Baksaniza , bir millet uyaniyor artik. Sonunda hepimiz politikadan anlar ve fikir belirtir olduk mu? Ilcenizdeki parti temsilcinizi, millet meclisindeki vekillerin adini ogrendik mi? Selfielerimizin yerine gorus ve aksiyon paylasiyor muyuz? Hepimiz bu surecte en az 5 kisiyi konuyla ilgili hale getirmis miyiz? Secimlerden sonra yapilmasi gerekenleri dusunuyor muyuz? Eger cevabiniz evetse, biz bu secimleri zaten kazandik arkadaslar! Simdi genel secimlere odaklanmaya baslayabiliriz, daha cok alt yapi ve daha fazla bilgi sahibi olarak! Biz. Zaten. Kazandik!”
BeğenBeğen
Yeşim
Umarım ben karamsarımdır ve sen haklısındır. Yazıda da bahsettiğim gibi, benzer umut dalgasını daha önce yaşadık biz. Sonunda hiçbir şey olmadı, hatta o dönem yeni politik oluşumları başlatan insanları hapse attılar, senelerce içeride tuttular ne idüğü belirsiz ithamlarla.
Umarım bu defa yanılıyorumdur.
BeğenBeğen
Bence sorun kendimizle ilgili yanlış algımızda. Kendimizi batıdaki toplumlarla karşılaştırarak analiz etmeyi bıraktığımız zaman daha iyi çözeriz belki.
Gördüğüm şu ki, “Avrupa’da bu kasetlerden birisi çıksa bıdı bıdı olurdu” gibi bir karşılaştırma Türkiye için oldukça saçma. “Ürdün’de çıksa…”, “Türkmenistan’da çıksa…”, “Irak’ta çıksa…” gibi benzetmeler daha çok örtüşüyor burada olanlara. İstanbul’da, Eskişehir’de, İzmir’de oturup etrafımıza bakarak Türkiye’yi çağdaş bir toplum, milletimizi de uygar bir millet sanıyoruz. Oysa az önceki karşılaştırmalardan da anlayabileceğimiz üzere kendimizi konumlandırmamız gereken yer oldukça farklı; ve bu konumlarda düşünen insanlar kaçınılmaz olarak acı çekecekler.
Jakoben değilim, jakobenliğe karşıyım, ama gerçekleri de ancak bu kelimelerle ifade ediyorum. Bizim orada göte göt denir afedersiniz.
BeğenBeğen
—- Normalize Olmayanlar —
Sevgili Isıl, eline sağlık. Çok samimi, çok güzel yazmışsın. Bazen yazıları okurken kendimi uzak hissederim, tam anlayamam ifade edilmek istenenleri. Ama senin yazın o kadar içten ve yakın geldi ki bana, keyifle okudum.
Yazının hemen hemen tamamına katılmakla birlikte özellikle senin de vurguladığın bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Evet “acaip” olan biziz ve çoğunluk halinden memnun. Her şey alenen ortada iken bugünkü iktidara oy vermeyi, oy verenlerin cahilliğinden, gerçeği görememelerinden kaynaklandığını düşünmek kendimizi kandırmaktan öteye gitmez. Emin ol ki hepsi senden benden daha uyanık. Olay tam da senin dediğin gibi “ahlaksızlığı benimseme ve onaylama” zihniyeti.
Bana göre olayın söyle bir yönü de var. Sanki bu millet yıllardır bunu arıyormuş da aradığı lideri şu an bulmuş gibi bir durumla karşı karşıyayız. Adama kızıyoruz ama, adama kızmamak lazım. Bu insanlar da o kadar ahlaksızlığa, yalana, dolana, üç kağıda meyilli imiş ki adam bu derece prim yaptı. Cumhuriyet ile kendisine sunulan nimetleri hem yemiş, hem de kin beslemiş, İçin için dolmuş. Şimdi de bunu kusuyor resmen. Evet bir değişim yaşandı ve bambaşka bir toplum çıktı ortaya ama hamur da buna uygunmuş ki bu kadar net ve keskin oldu bu yaşananlar.
Ben 18 yaşına kadar Balıkesir’de büyüdüm. Sonra İzmir’de okudum, ve şu an İzmir’de yaşıyorum. Ailem bana dinsel ve dinsel olmayan söylemlerle “İyi insan olmam, etrafıma faydalı biri olmamı” söyledi. Dinlerini benimsemedim ama dediklerini benimsedim. “Uyanık, çakal, işine bilen” olma gibi bugünün prim yapan davranış modellerini öğütlemedi. Zaten sanırım onlar da pek bilmiyorlardı :-). Ailemden ayrılıp İzmir’e gelince de bu gitgide popüler olan davranışları ile aram hiç olmadı. 44 yaşındayım annem halen ne kazandığım parayı, ne de hangi pozisyonda olduğumu sorar. Tek merak ettiği, insanlara şifa dağıtmam ve cennetlik biri olmamdır .
Acaip yada farklı olabilirim. Bundan dolayı mağduriyetler de yaşabilirim (ki yaşadım, yaşıyorum). Evet benim de kaygılarım büyük ülkenin bugünü ve geleceği için. Dürüstlüğün kusur olduğu, hırsızlığı şikayet etmenin normal görülmediği ve hatta şikayet ettin diye cezalandırıldığın bir toplumda yaşamak tabii ki zor. Tabii ki isyan ediyorum zaman zaman.
Gezi olayları hayatımda beni en çok heyecanlandıran olayların başında gelir. Ben de birçok arkadaşım gibi, umutlandım, heveslendim. Aaaa toplum uyandı artık, “bak milletin de canına tak etmiş ki bunlar oldu” dedim. Fakat yine son iki seçim beni hüsrana uğrattı. Demek ki yanlış düşünmüşüm, bir yerlerde yanlış yapmışım. Yine yığınlar köşe dönmeye, üç kağıda, kafatasçılığa, ayrımcılığa, ırkçılığa, hırsıza hırsız demenin suç olduğu bir düzene doğru yöneldiler. Neyi yanlış düşündük? Gerçekten nerede yanlış var, biz nerede yanlış yaptık, niye acaip olan biziz anlamadım. “Normal dağılım eğrisi” denen bir şey vardır. Bence hayatın birçok noktasına uygulanabilir. Çok ve az olanlar eğrinin uçlarında ve az sayıda olurlar. Normaller ise ortada ve daha çok sayıda olurlar ve daha çok yer kaplarlar. Bu toplumda anormal olanlar (çalanlar, çırpanlar, ahlaksızlığı erdem sayanlar) eğrinin ortasını oluşturdular yani normalize oldular. Normalde beklenen ahlaklı davranış modeli (yani en azından saf bir şekilde benim beklediğim :-)) ise uçlarda yer alır oldu.
Sonuçta demek istediğim şu, bir değişim yaşandı ve toplum da buna hazırmış zaten. Değişmeyenler (normalize olmayanlar) ise azınlık (acaipler) olarak normal dağılım eğrisinin uç kısmında kaldılar.
Belki bende / bizlerde uçabilirdik o taraflara. Daha mı mutlu olurduk, bilemiyorum. Ama şu an buralarda yaşamak durumundayız ve yaşarken de karanlığa lanet okumaktansa bir mum yakmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Yazmaya ve aydınlatmaya devam et, biz izliyoruz seni buralardan Sevgili Işıl.
Türkiye’den Sevgilerimle.
Sedat YANTURALI / İzmir.
BeğenBeğen
Torrentten indirmek calmak degildir benim gozumde.telif haklari,copyrights denen seye inanmiyorum.her gelismemis ulke de hatta yunanistan gibi gelismis ulkelerde bile bu yolsuzluk vergi kacirma cepcilik durumlari oluyor,hatta bunlar ovuluyor,bu ekonomik duzenle ekonomik dusenin nasi isledigi ile alakali,baskisi somurucu degil kapsayici ekonomik kurumlar girisimciligi yaraticiligi tesvik edici kurumlar olusturmak lazim.insanin calismasini odullendirmezseniz cakalligini odullendirirsiniz.bu halkin kimyasi degil kurumsal yapi ile alakali daron acemoglunu okumanizi tavsiye ederim,mesela almanyada sanayi devrimi baslamadan once baya uretim abanmakta olan ingilizler bu almanlardan is olmaz tembeller diyorlarmis .mesele genel ortam kosullarla alakali halkla deil.ulke de calisarak liyakatla zengin olma degil devlete sirtini dayayarak zengin olma devletin kendi zengini yaratmasi kulturu var cunku.zaten turk musluman halk sehirleseli burjuva olali cok az oluyor ilk burjuvalarimiz rum ermeni mallarina konarak oldugundan (yine devlete dayanip zenginlesme) bu kulturun olusmasi dogal.oteki yandan bu yaziyi okumanin yaninda altindaki yorumu da okumakta fayda var.akpye oy veren secmenin cogunlugu akp karsiti secmen tarafindan asagilandigini dusunuyor ve taraf degistirirlerse bunun degisecegine dair bir isaret yok. Diyor yorumda.chpnin halki kapsayici her kesime elini uzatan bir politika izlemesi yeni bir sey beyler bunu farketmemiz lazim,bircok anket sirketi chpnin yavas yavas da olsa onyargilari kirmaya basladigini soyluyir ama dunden bugune olacak sey degil.kendi adima baykal deil erdal inonu ecevit gibi isimleri kendi goruslerime yakin buluyorum.ve cumhuriyet mitingleri basortulu bir kadin cankayaya cikamaz diye mi oldu?peki basortulu biri niye cankayaya cikamasin?halkin cogunlugu basortulu degil mi?kilicdaroglu degil baykal olsaydi bu ulke herhalde oldugu yerden catlamisti.ayrica akp yuzde 46 almasina sasirmis arkadas ama 2002 2007 gercekten cok hizli buyudugumuz cok basarili bi donemdir ekonomide bu oldukca olagan.akp uzun sure liberallere bile goz kirpti ,ta ki geziye kadar.sonra da aralik 2013 yolsuzluk iddialari,”paralel” yapi ve bugunlere geldik.ben bugun chpyi destekliyorum ama sunu kabul etmek lazim basortusunun universiteye girememesi icin bir neden yok.cumhuriyet kadini basi acik kadindir diye bir sey yok kurtulus savasinda bas ortulu degil miydi ineboludan ankaraya cephane tasiyan kadinlar.ben kendim musluman degilim ama islam bu ulkenin birlestirici hamurlarindan biridir istiklal marsina ilk meclise bakmak yeterli ya da mubadele sirasinda hristiyan gagavuz turklerini almayip yunanistandaki diger musluman azinliklari alisimiza bakmak yeterli.bu acidan turkiyede bazi kaliplarin kirilmasi gerekliydi ama simdi yerine gecen yeni baskici rejimin de durdurulmasi gerek.ki merkez sag alternatifi olmamasina ragmen akpnin tek basina iktidari kaybetmesi oyle umutsuz olmaya gerek olmadigini gosteriyor.daha son perde oynanmadi.ayrica guzel turkiyemize mordor denmesi hic bir turlu hos degil,dememek lazim.
BeğenBeğen
“Torrentten indirmek calmak degildir benim gozumde.telif haklari,copyrights denen seye inanmiyorum.”
Belli ki (varsa) ürettiğiniz birşeyler, fikirleriniz, gece-gündüz demeden harcadığınız emeklerin meyvaları hiç çalinmamış.
Sizin de yıllarınını, aklınızı, emeğinizi ortaya koyarak urettiginiz ve yüzbinlerce insan tarafından faydalı bulunup kullanılan şeyi, korsan dağıtım yüzünden sizin karnınızı doyuramadığı için çöpe attığınız gün yeniden konuşalım. Tüketici koltuğunda oturup copyright için “ay ne saçma şeyler” demek özellikle de analiz yapma ve empati kurma yeteniğinden yoksunlar için çok kolay sevgili Mordorlu arkadaşım.
BeğenBeğen
Buyuk isimler inanilmaz paralar yaparken okul kitaplarindan oyunlara tekellesmenin de onunu aciyor copyright.her sey inanilmaz daha pahali oluyor,bi bilgisayar oyununa o paralari vermem,kimse de vermiyor.yine de dediklerini okudugumda surda hatali olabilirim,kucuk ureticinin sanatcinin kollanmasi desteklenmesi gerekli,o konuda haklisin.
BeğenBeğen
İmkanın varmış ki gitmişsin canım bu yaştan sonra, hadi sana kolay gelsin oralarda belli birkaçımızı da uzaktan aydınlatıverirsin. Tabi orası medeniyet, o da doğru, buraları karıştıran ülkelerin kendi sokakları huzurludur elbet. Yolun açık olsun
BeğenBeğen
Sinif bakis acisi disinda kaleme alinmis, son derece dogru oldugunu dusundugum gozlemlere dayali icten bir degerlendirme. Her turlu bakis acisina ozellikle ihtiyac duyulan bir ulke icin cok onemli gozlemler. Mesele zaten bakis acisinin sinifsalligi ile ilgili degil.. Degisik bakis acilarinin sonucta ayni degerlendirmelere variyor olmasi cok daha onemli. Degerlendirmeleri de, varilan karari da saygiyla karsiliyorum. Tavsiyeleri de …
BeğenBeğen